Sıla-i Rahim (Akrabâ Hakkı)
Kişinin akrabâ ve yakınlarıyla alâkasını
devâm ettirmesi, onları koruyup gözetmesi, yâni sıla-i rahimde bulunması,
dînimizin çok ehemmiyet verdiği esaslardan biridir. Zîrâ Cenâb-ı Hak,
akrabâları birbirlerine mîrasçı kılmış, birtakım haklar ve vazifelerle
aralarındaki bağları kuvvetlendirmiştir.
Akrabâ çevresi, insanı maddî ve mânevî
kötülüklerden muhafaza ettiği gibi muhtelif hayır ve sâlih amellerin
işlenmesinde de yardımcı olur. Peygamberler, tebliğlerine akrabâlarından
başlamışlardır. Yine onlar, akrabâlarının desteğiyle tebliğ vazifelerine devâm
etmişlerdir.[172]
Dolayısıyla müslüman, dînî ve dünyevî
hususlarda yakınlarına faydalı olmak ve hayırlı işlerde onlardan istifâde
edebilmek için akrabâlık bağlarını devâm ettirmeli ve “sıla-i rahim” vazifesini
hiçbir zaman ihmâl etmemelidir.
Cenâb-ı Hak şöyle buyurur:“…Akrabâlık
haklarına riâyetsizlikten sakının. Şüphesiz Allah sizin üzerinizde
gözetleyicidir.” (en-Nisâ, 1)
“…Anaya, babaya, akrabâya… iyi
davranın…” (en-Nisâ, 36)
Cenâb-ı Hak, “rahim” diye adlandırılan
akrabâlık bağına, Rahmân ve Rahîm esmâ-yı ilâhiyyesinden türeyen bir isim
vermiş ve: “…Ona riâyet edene Ben de
iyilik ve ihsanda bulunurum. Onu koparanı da lutuf ve merhametimden mahrum
bırakırım.” buyurmuştur. (Ebû Dâvûd, Zekât, 45/1694)
Demek ki akrabâlarla münâsebetler,
Cenâb-ı Hakk’ın Rahmân sıfatının bir tecellîsi olarak merhamet ve şefkat
temelleri üzerinde binâ edilmelidir. Şu hadîs-i şerîf bu hususta mühim bir ölçü
tâlim etmektedir:
“Akrabâsının
yaptığı iyiliğe aynıyla karşılık veren, onları koruyup gözetmiş sayılmaz.
Akrabâyı koruyup gözeten kişi, kendisiyle alâkayı kestikleri zaman bile, onlara
iyilik etmeye devâm edendir.” (Buhârî, Edeb, 15; Ebû Dâvûd,
Zekât, 45; Tirmizî, Birr, 10)
Bir sahâbî, fazîletli amellerin ne olduğunu
sorduğunda, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, kendisiyle alâkayı kesen
akrabâlarıyla görüşmeye devâm etmenin, pek kıymetli davranışlardan biri
olduğunu beyân etmiştir. (Ahmed, IV, 148, 158)
Diğer taraftan, sıla-i rahimde bulunmak,
doğrudan îmanla alâkalı bir hâdisedir. Nitekim Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve
sellem-: “…Allâh’a ve âhiret gününe
îmân eden kimse, akrabâsına iyilik etsin!..” buyurmuştur. (Buhârî, Edeb, 85; Müslim, Îmân, 74, 75)
Allah Teâlâ, güzel bir âkıbetle
müjdelediği kullarının vasıflarını beyân ederken şöyle buyurmaktadır:“Onlar
ki, Allâh’ın riâyet edilmesini emrettiği şeye riâyet ederler (sıla-i
rahimde bulunurlar), Rablerinden korkarlar ve (bilhassa) hesâbın
kötü olmasından endişe ederler.” (er-Ra’d, 21)
Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve
sellem- de, amcası Hazret-i Abbâs’ı medhederken: “Bu Abbâs bin Abdülmuttalib, Kureyş’in en cömerdi ve akrabâlık bağlarına
en çok riâyet edenidir.” buyurmuştur. (Ahmed, I, 185; Hâkim, III,
371)
Yine Efendimiz -aleyhissalâtü vesselâm-,
iyilikte bulunmada gözetilmesi gereken sırayı şöyle beyân etmiştir: “Harcamaya kendinden başla. Artanı
çoluk-çocuğuna sarf et. Âilenden bir şey artarsa, bunu da yakınlarına harca.
Bunlardan arta kalanı da sağındaki solundaki komşulara ver!” (Bkz. Nesâî, Zekât 60, Büyû 84;
Müslim, Zekât 41)
Akrabâya yapılan infak için, hem sadaka
hem de akrabâyı koruyup gözetme sevâbı vardır. (Tirmizî, Zekât, 26)
Sıla-i rahimin birtakım zorlukları da
olabilir. Lâkin ona va’dedilen mükâfat, daha fazla ve daha büyüktür. Fahr-i Kâinât
Efendimiz, akrabâ ile ilgilenmenin mükâfatlarından bir kısmını şöyle haber
vermiştir: “Rızkının çoğalmasını ve
ömrünün uzamasını isteyen kimse, akrabâsını kollayıp gözetsin!”(Buhârî, Edeb 12, Büyû` 13; Müslim,
Birr 20, 21; Ebû Dâvûd, Zekât 45)
Bundan daha güzeli de, sıla-i rahimin
insanı Allah Teâlâ’nın muhabbetine eriştirmesidir. Bir kudsî hadîste Allah
Teâlâ şöyle buyurur: “…Akrabâ ve
dostlarıyla irtibâtını kesmeyenlere ve Ben’im için ziyâretleşenlere Ben’im de
muhabbetim hak olmuştur.” (Ahmed, V, 229)
Bunun aksine, akrabâlarıyla bağını
keserek onlarla ilgilenmeyen kişiler için de pek çok ilâhî îkaz ve tehditler
vârid olmuştur. Âyet-i kerîmede şöyle buyrulur: “Onlar, Allâh’a söz verdikten sonra verdikleri sözü bozarlar, Allâh’ın
gözetilmesini emrettiği kimselerle alâkayı keserler ve yeryüzünde
bozgunculuk yaparlar. İşte onlar, lânete uğramışlardır; cehennem de onlar
içindir.” (er-Ra’d, 25)
“(Ey
münâfıklar!) Siz iş başına geçecek olursanız, yeryüzünde fesat çıkarır,akrabâlarla alâkanızı kesersiniz, değil mi? İşte Allâh’ın lânete
uğrattığı, kulaklarını sağır, gözlerini kör ettiği kimseler bunlardır.” (Muhammed,
22-23) (Buhârî, Tefsîru Sûre 47, Edeb 13, Tevhîd 35; Müslim, Birr 16)
Yine bu mevzûda Rasûlullah -sallâllâhu
aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:
“Âhirette
cezâsını ayrıca vermekle beraber, dünyada Allah Teâlâ’nın çabucak
cezâlandırmasını en fazla hak eden günahlar, zulmetmek ve akrabâyı ihmâl
etmektir.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 43; Tirmizî,
Kıyâme, 57; İbn-i Mâce, Zühd, 23)
“Her
cuma gecesi insanoğlunun amelleri Allâh’a arz olunur. Fakat akrabâsıyla
alâkasını kesen kimsenin amelleri kabul edilmez.”(Ahmed, II, 484)
“Yeryüzünde
bir müslüman, Allah’tan bir şey dilerse, günah bir şeyi istemediği veya
akrabâsı ile alâkasını kesmeyi arzu etmediği müddetçe Allah onun dileğini
mutlaka yerine getirir veya ona vereceği şey kadar bir kötülüğü kendisinden
uzaklaştırır.” (Tirmizî,
Deavât, 115/3573; Ahmed, III, 18)
“Akrabâsıyla
ilgisini kesen kimse cennete giremez.” (Buhârî, Edeb, 11; Müslim, Birr, 18, 19)